Perşembe, Şubat 26, 2009

sadece foto ekleyeceğim, umarım yarın (hiiiç sanmıyorum..) detay yazarım :)

gak meyve, guk süt, gok charlie&lola (Çınar hasta olup da okuldan kaytardığı bir gün..)
erdek.. Defne'yle ben..
bu fotoyu koydum diye görsem kızmaz herhalde, kızarsa kaldırırım :P



arka oda epey bi şekil değiştirdi.. :)






yaz gelsin artık!!!...

Cumartesi, Ekim 04, 2008

özel teşekkürlerimi bir borç bilirim.. :)

Oh La La!

Kelly Darke and her little brother colin!

Three Loud Kids.. alt posttaki yeşil eteğin yeni sahibi..

niyetim bu kadarla yazıya son vermekti ama birkaç foto ekleyip öyle gideyim ve umarım bilgisayar daha fazla sinirlerimi zıplatmaz da ben de -artık!- postlara yazılan mesajlara cevap yazabilirim, utanarak ve de sıkılarak :L

babam bana fotoğraf makinesi aldı :) (bunu herkese söylüyorum, galüba çok mutlu oldum:D ) eskiden günde yetmiş seksen foto çekerdim şimdi ne kadar çektiğimi sayamıyorum ( kart da aldı :D ) ne güzelmiş insanın karnına ağrılar girmeden, yamulup yumulmadan fotoğraf çekebilmesi..

dikiş makinesinin yanındadır genelde foto makinesi de. en sevdiğim makro çekim, çiçek-böcek farketmez, dikiş makinesinin iğnesini (ki sanırım en çok iğneyi çekiyorum) pc kilitlendiğinde otomatik ayara alıp elimin, klavyenin, kurdelelerin, iplerin, özetle herbişeyin fotosunu çekiyorum..



Cumartesi, Eylül 06, 2008

Haberler...

Önce Özetler;

* Defne'yi kene ısırdı..
* Okullar açıldı..
* Mini bir tatil yaptık..
* Bandırma'ya da gittik..
* ve Bir başarı hikayesi..

Haberlerin tam sıralaması bu değil aslında ama en ehemmiyet verici olaydan başlamak istedim. Evet, Defne'ye kene yapıştı, hem de sitenin bahçesinde. yaklaşık bir ay oluyor, o gün beraberdik bahçede, piknik yapmak istediler her zaman olduğu gibi, sanıyorum ben de meyve filan hazırladım indim aşağıya, eve geldiğimizde banyoya girdi Defne tam başını şampuanlamıştım ki bacağındaki o minicik keneyi farkettim, genelde soğukkanlıyım ama anormal korktum, İsmail'e filan seslenirken (artık nasıl seslendiysem) Defne de korkusundan ağlamaya başladı. başını durulayıp, bir yandan giydirirken bir yandan da hangi hastaneye götürsek diye cebelleştik İsmail'le, nihayet üniversite hastanesine götürmede karar kıldık. Çocuk acil'de kene çıkarıldı, tahliller yapıldı, doktorun "bu civarda tehlikeli kene yok" demesi üzerine biraz rahatladık, tahliller temiz çıktı, evimize döndük. Hastanedeyken Görsem'i aradım onlar da babamlarla beraberlermiş toplanıp gelmişler, şaşırdık, tahlil sonuçlarını beklemek uzun sürdüğünden eve dönmemiz de çok geç oldu, ben giderayak konu komşuyu da ayağa kaldırdığımdan millet balkonlarda bizi bekler olmuş.. herneyse şükür birşeyimiz yok, ama böyle bir şeyi de tecrübe edeceğimiz aklımın ucundan geçmezdi. Bu arada biz acildeyken bizim arkamızdan kene ısırığı diye en az 4 çocuk geldi, yalnız değilmişiz dedik, meğer günde 20-30 a yakın bu tür hasta geliyormuş. Birkaç gün sonra ve 14 gün sonra tekrar tahliller oldu, kenemiz sağlık bakanlığına gitti.. Yaramaz bir durum yok, şükür iyiyiz!..


Bu yıl tatil hep niyetine girip bir türlü yapamadığımız bir eylem oldu. Her zaman dile getirildiğinden Çınar'ın canına tak etmiş olacakki -hergün yeni bir eşya eklediği, sokak kapısının arkasında duran çanta-valizi yanımıza kadar sürükleyip tatile gidelim diye ağlamaya başladı bir akşam üstü. Bu saatte olmaz, bak güneş de gitti.. desek de ikna olmadı çoççuum. Biz de aldık kollukları, can simitlerini, onların genelde havuz suyuna şapada şapada vurmak için kullandıkları adına sanırım sosis denilen uzunca nesneleri, havluları, şezlongu -evet evet şezlongu- daha evvel genelde kahvaltı etmeye gittiğimiz ama yüzme havuzu da olan bir restorana gittik. Gösterdik akşam oldu mu insanlar tatil yapmıyor, ertesi gün gideceğimize dair sözler vererek ikna ettik döndük. Ertesi gün havuzlu konak'a gidemesek de bandırma'ya oradan canım Erdek'e oradan da Narlı'ya gittik. Çok eğlendiler, özellikle Çınar çok sevindi çok, tadını da tam anlamıyla çıkardı.


Yaz tatili boyunca bahçe alternatifimizin olması, çocukların -güneş gittikten sonra- bahçeye inmeleri canlarının sıkılmasına fırsat vermedi, ancak şu kene davasından sonra bahçe muhabbeti de sona erdiğinden evde zaman geçirmek zorlaştı. Bu seneye kadar olmayan ama son zamanlarda sıkça yaşanılan kıskançlık krizleri evde oturdukları zamanlarda tavan yaptı. Bariz birbirini istememeler, itip kakmalar, özellikle babayı paylaşamamalar derken eylül geldi, okula gitme vakti geldi de gündemimiz değişti.


Bu yıl öğretmenimiz değişti, yeni öğretmenleriyle tanışmaları sürpriz olmasın diye birkaç gün evvelinden okulun bahçesinde oynamaya gittik, böylelikle gördüler yeni öğretmenlerini, ilk tepki "tabiki hayır" dı, "biz emile (emine) öğretmenimizi istiyoz" du ama uzun sürmedi, yeni öğretmenlerini de çok sevmişler bunu ilk günün sonunda bolca dile getirdiler. Bu yıl niyetim sınıflarını ayırmaktı, bu konuda onları da iyi işlemiştim ama henüz ikinci bir 5 yaş sınıfı açılmadı, umarım açılır ve ayrılırlar, kendi başlarına bir çocuk olmanın farkına varırlar. Zira eskiden ayrı ayrı gezmelere giderdik ama şimdilerde bu imkansız, ne olursa olsun bir diğerinin yaptığı çok önemsiz de olsa çok cazip geliyor ve ayrılmamanın bir yolunu mutlaka buluyorlar.

Okul durumumuz şimdilik bu kadar :)

Gelelim başarı hikayemize. Daha evvel de sıkça bahsetmiştim -Defne'nin parmak emmesi- durumundan.. Defne parmağını emmeyi yaklaşık beş ay evvel kendi hür iradesiyle bıraktı. Bu gerçekten mucize gibi birşey benim nazarımda, 2-3 aylıkken parmağını emmeyi keşfedip, parmak emerek büyüyen bir çocuk bir gün parmağını emmeyi gerçekten bırakabiliyormuş. Parmağını emerken burnuna bacağını sürttüğü oyuncak ineğimiz oldu (kendisinin satışı artık durdurulduğundan izmir'den iki ayrı arkadaşım bize ineklerini hediye etmişlerdi, onlar kendilerini bilir :P) ineğe paydos dediğimizde battaniyemizin ucu burna sürtme aracı oldu... ve birgün Defne'yle konuştum, uzun uzun değil kısaca artık parmağını emmesi gerektiğini, parmağına ve dişlerine zararlı olacağını ve artık hem kendisinin koskocaman bir çocuk olduğunu.. benim duygusal meleğim parmak emmeme düşüncesinde bile ağlamaklı oldu ama parmağını daha sonra hiç emmedi. Ne acı oje sürdüm, ne bez bağladım, ne kızdım, ne de çek elini ağzından diye uyarıp durdum.. Bu konuda -her başım sıkıştığında sorularımla bayılttığım- Çocuk Sevgisi'nden Pedagog Nil çok faydalı oldu yine bana. Yukarıda söylediklerimi uygularsam normal şartlarda 4 yaşına gelmeden parmak emmeyi bırakacaktır dedi ve öyle oldu. İyi ki ona güvenmişim diyorum. Bu yazıyı da özellikle yazdım belki parmağını emen bir çocuğun annesi okuyorsa müdahale etmenin çocuğa yararı yok, diğer konularda da olduğu gibi parmak emmede de zamanı çocuğa bırakmak gerekiyor.

Bana gelince, çocuklar okula başlayınca dikmeye daha çok zaman ayırmaya başladım. Türk sitelerinden benim bildiğim iki tanesinde etsy de dükkanım olduğu yazdı. Hem maille, hem buradaki yorumlarda, hem de etsy üzerinden tebrik eden ve alışveriş yapan arkadaşlara tekrar teşekkürler. Aşağıdaki postlardan birinde ve gelen maillerde sattığım ürünlere nasıl sahip olabiliriz diye soran arkadaşlar oldu, eğer bana yazmak isterseniz "bayanhippo{at!}gmail.com" adresimi kullanabilirsiniz, size yardımcı olurum.

Bu iş gerçekten çok eğlenceli :)




edit : aşağıdaki counter bu yazıyı yayınladığımda "999444" ü gösteriyor. Blogu ilk kurduğum '05 ekim gibi eklemiştim sayacı da, 3 yılda 1 milyon tık'a mı ulaştı yani?? ne güzel :)))

Cuma, Ağustos 08, 2008

çok çalışıyorum çokkk..

amanın ne kadar büyümüşler! :) bu arada kısa saçlı prenses olduk..

pasta tırtıklama! görsem'in de tıpkı bu fotoğrafa benzer bi yaşgünü fotosu vardı, Defne sayesinde yad ettik o günleri :P
anneanne ve dedenin yaşgünü hediyeleri. Çınar delirdi, bisikletlerin alındığı günün gecesi gözüne uyku girmedi, sabah da saat altıda uyanıp babasına odasının kapısını açtırmış ve holde duran, ilk görüşte aşk yaşadığı mavi bisikletini izlemiş, yatakta uzanarak..


ben bunları yaparken çocuklar da bahçede oynuyor..

Salı, Haziran 17, 2008

blog tutmak bana göre değil muhtemelen, daha doğrusu sürekli güncellenmesi gerekiyorsa eğer ben o gruba girmiyorum-giremiyorum. hele bir de şu laptop bozuldu, ömür törpüsü olan ama yine de bunu yüzüne karşı haykıramadığım şu alet fazlasıyla bloga yazmamama büyük etken. (her post girişine de bloga yazamıyorum diye yakınmak adetten oldu :) ) sağolsun mantar kurabiye, yoğurtlu brokoli çorbası, patatesli kol böreği, ıspanaklı börek vs birkaç tane de adını unuttuğum tariflerim. kendileri olmasa blog öksüz kalacak :P arkadaşlarımı ayrı tutuyorum bu durumdan tabi :)


pinchie

efendim, bu güzel kız, benim ilk müşterimin, dolayısıyla beni ilk mutlu eden kişinin kızı. :) üzerindeki elbiseyi ben diktim! elbise hakkındaki beğenilerini yazdıktan birkaç gün sonra kızının fotoğraflarını göndermiş bana ve blogumda yayınlayabileceğimi söylemiş. tüm bunlar beni gerçekten mutlu etti, teşekkürler Heather :)


kızlar akşamüstüne doğru bahçeye çıkıyorlar son bir haftadır, beraberinde bir dolu çocuk da çıkıyor. hayali piknikler yapılıyor, çimenlerin üzerinde yuvarlanılıyor vs.. çok mutlular, eve girmek istemiyor canları. dün de bahçedeyken komşunun 6 yaşındaki oğlu da yanlarındaydı, o birşeyler istiyor kızlar bana iletiyor.. tamam oyuncakları aşağı atmak kolay da en son balkondaki kaydırağı isteyince kızları eve çağırdım, gelmek istemediler, size birşey anlatacam deyince geldiler.. çok da üstelemeden, paylaşmak güzeldir ama herşeyi de paylaşmayabilirsiniz, eğer vermek istemiyorsanız hayır diyebilirsiniz, sonra ben sürekli aşağıya birşeyler indiremem, evdeki oyuncaklarınızla oynayacaksanız evde durun, bahçeye çıkmayın vs vs.. aradan iki saniye geçmeden çınar balkona çıktı ve komşunun oğluna seslenmeye başladı ve ben ne anlattıysam bir bir okudu :) defne'ye dedim kardeşini çağır, ona da çemkirdi eser'le birşey konuşuyorum diye, içeride kahkahalarla güldürdü beni.. buna benzer çok komik anlar yaşıyoruz, bu hafızayla aklımda tutmam imkansız ama carrefour'da -hergün olmazsa olmaz- dondurmamızı yerken yine çınar, keşke bizim de aksa dedi bir yandan dondurmasını yalarken, anlamadım tekrarlattırdım, keşke bizim de aksa deyip iç geçirdi, ne aksa dedim, keşke bizim de çeşmelerimizden dondurma aksa! :)

cansel-defne-çınariçinden hediyeler çıktı
geçen ay sonu cansel'in doğumgününü kutladık. gelecekteki tek hayalleri doğumgünü partisi yapmak olan kızlar için unutulmaz bir gündü. sağolsun seldacım herşeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüş, çocukları eğlendirmenin yolunu iyi biliyor.. pasta, dans ve benim ilk kez elmo'nun dünyası cd sinde duyduğum pinyata oyunuyla parti son buldu. pinyata sanırım meksika geleneği, oyuncak formu verilmiş bir kübü çocuklar gözleri kapalıyken sopayla kırmaya çalışıyor ve en son pinyata patlayınca içinden çıkan oyuncaklar kapışılıyor..
NİCE YILLARA CANSEL'CİĞİM..


kurabiye
bu kurabiyenin tarifini evcini'nden aldım, evde olan malzemelerle olmayanları hafif değiştirerek yaptım, gerçekten nefis oldu söylemeden geçemedim.

masamasa üstü resim..
son olarak, ön odada dikiş dikmeyi bıraktım anormal dağılıyordu, depodan bir masa çıkarttım yukarı ve arka oda atölye gibi oldu.

ve;

kepelek..rahab..
düğme..anchor..